- 17 Aralık 2019
- Yayınlayan: Murat SÖNMEZ
- Kategori: Makaleler
Anayasa mahkemesi gelirinden fazla nafaka hakkında hak ihlali kararı vermiştir
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başvuru Numarası:2016/3140
Karar Tarihi:7/11/2019
BAŞVURUNUN KONUSU :Başvuru, nafaka artırım davası sonucunda elde ettiği gelirden daha yüksek miktarda nafaka ödemeye karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
- İLGİLİ HUKUK
- 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası”kenar başlıklı 175. maddesi şöyledir:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
- 4721 sayılı Kanun’un “Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi” kenar başlıklı 176. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“… yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen … nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen … nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
- 4721 sayılı Kanun’un “Hakimin takdir yetkisi” kenar başlıklı 182. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.
Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. ”
- 4721 sayılı Kanun’un “Nafaka miktarının takdiri” kenar başlıklı 330. maddesi şöyledir:
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.
Nafaka her ay peşin olarak ödenir.
Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
İNCELEME VE GEREKÇE Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
- Değerlendirme
- Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. ”
- Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (…) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
- Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, No: 2012/969,18/9/2013, § 16).
- Başvurucunun iddiaları, hükmedilen nafaka miktarının elde ettiği gelirin de üzerinde olduğu, bu nedenle geçimini sağlayamayacağına ilişkindir. Başvurucu eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bahse konu ihlal iddialarını münhasıran Aile Mahkemesi tarafından verilen kararın sonucuna dayandırdığı görülmektedir. Söz konusu iddianın başvurucunun ekonomik geleceği üzerinde önemli bir etki oluşturduğu dikkate alınarak başvurucunun tüm şikâyetleri Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmiştir. Öte yandan başvurucu yeniden evlendiğini ve bu evlilikten bir çocuğunun olduğunu, nafaka belirlenirken Mahkemenin yeni eş ve çocuğunu dikkate almadığını belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de ikinci evliliğinden olan çocuğunun derece mahkemesindeki yargılama sona erdikten sonra 16/10/2015 tarihinde dünyaya gelmiş olduğu, başvurucunun yargılama sürecinde ve temyiz aşamasında söz konusu iddialarını derece mahkemelerine sunmamış olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği söz konusu iddiaların somut başvuruda incelenmesi mümkün bulunmamaktadır.
- Kabul Edilebilirlik Yönünden
- Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
- Esas Yönünden
- Genel İlkeler
- Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, No: 2013/2187,19/12/2013, § 30).
- Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı, Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51). Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da belirtilen haklara saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§36,40).
- Devletin söz konusu pozitif yükümlülüğü etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak, bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idare ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermelerini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Semra Özel Üner, No: 2014/12009,26/10/2016, § 36).
- Bununla birlikte söz konusu yükümlülükler, belirtilen düzenlemelerin hayata geçirilmesi ile tamamlanacağından yargı makamlarınca temel hak ve özgürlüklerin özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklar incelenirken de gözönünde bulundurulması, gerekli usule ilişkin güvenceleri haiz olan bir yargılama yapılması gerekmektedir (Melahat Karkin, [GK], B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 60).
- Bu bağlamda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkım ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargı makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fındık Kılıçaslan, No: 2015/97,11/10/2018, § 53).
- Bunun yanı sıra derece mahkemelerinin özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda takdir yetkilerini kullanırken tarafların çatışan menfaatleri arasında adil bir denge sağlayıp sağlamadıklarının belirlenmesi gerekmektedir. Her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir. Bu adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının denetiminde derece mahkemelerinin ortaya koyduğu gerekçeler büyük önem taşımaktadır (Marcus Frank Cerny, 73; T.A.A., B. No:2014/19081,1/2/2017, § 99)…Açıklanan gerekçelerle;
- Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
- Anayasa’nm 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
- Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 4. Aile Mahkemesine (Mahkemenin 26/5/2015 tarihli ve E.2014/1249, K.2015/600 sayılı kararına ait dosya ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,OYBİRLİĞİYLE karar verildi